Ne kadar saçma değil mi 🙂

Ara ara düzeltme denemeleri yapıyor olsam da, maalesef seni arada bırakan ben oldum. Doğayı, kampı, ağaçları, trekking, hiking gibi aktiviteleri seviyorsun. Doğada yapılan sporlarla ilgili hayal kurmak bile seni mutlu ediyor, bu benim ve senin için çok güzel bir şey.

Deden veya babaannenden dolayı, veya öylesine köye kızgın olduğun bir dönemde, şiddetle karşı çıkma ihtimalini hiç düşünmeden, köyde yaşamanın güzel olabileceğinden bahsetmiştim. Ne yazık ki bu sana “şehirde yaşamak daha güzel!” olarak yansıdı. Uzak hayallerimden bahsederken, köye yerleşmek istediğimi söyleyince, şiddetle karşı çıkmaya devam ettin. En sonunda, köye yerleşmek diye bir şey olmadığını, düzenli olarak yılın bir bölümünde orada kalabileceğimi, köy derken doğal yaşamı kast ettiğimi, bizim köyümüzün şart olmadığı gibi türlü türlü şeyler söylüyorum ama yinede pek sıcak baktığın söylenemez.

Köyü sevmiyor olman normal geliyor olabilir ama dağları, dağlarda yaşamayı, kamp ve piknik yapmayı, çamurda yürümeyi ne kadar sevdiğinden sürekli bahsediyor, sürekli olarak yaz için kamp planları yapıyorsun.

Bugün dışarı çıkma planın suya düştüğünde, boşuna giyinmiş olmamak için bana yürüyüş yapmayı teklif ettin. Kısa bir hazırlıkla Çamlıca Tepesi’ne yürüşe çıktık.

Çamlıca Tepesi’nin ortasında bulunan yeşil alanda piknik yapmanın yasak olduğu bilgisini veren tabelayı gösterip hayıflandığında; herkesin gezinti yaptığı alana çok yakın olduğundan dolayı, yeşil peyzaj manzarasının içinde piknik yapılmasını hoş durmayacağını, göz zevkimizi bozacağını söylediğimde, bölgenin en meşhur manzara noktasına ulaşmıştık. Şehirde de göz zevkimizi bozan yapılar olduğundan, bu mimarinin güzel olmadığından bahsetmeye başladığımda; -“Mesela şu ağaç” deyip, 2 – 3 metre ötemizde duran ağacı işaret etmen az da olsa korkuttu. Olur mu canım, bu tesis yokken de o ağaç buradaydı, orada olmak en çok onun hakkı dedikten sonra Levent ve diğer bölgelerdeki gökdelenleri işaret ettim. Tabii ki, güzel bir şehir manzarası olduğunu söyledin. Hatta arada bulunan mezarlık ve ormanlık alanların kötü / boş göründüğünden falan bahsettin. Bunlar inatlaşma eseri değil, gayet sana ait duyguların kendiliğinden açığa çıkmasıydı.

Tabii ki şehirleşme gerekli ama ağaçları katletmeden şehirleşmeliyiz diyerek, orta bir nokta bulmaya çalıştım.

Ağacı kesip, gökdelenleri sevdiğini söylemen, boş alanların çok boş durduğundan falan bahsedince;

– “Ak Partli misin acaba sen?” dedim.
– “O ney, nasıl olunuyo?” dedin.
İçimden çok güldüm ama konuyu uzatmadım 🙂 Verdiğin tepkiyle birlikte yüzünde oluşan ifade çok hoşuma gitti. O tepkinin hatırası sadece bende var.

Daha sonra çeşmenin olduğu ormana yürürken, Adalar manzarasını kesen bir gökdelen ilişti gözüme. Bahsettiğim durumun bu olduğunu, kendi zevk ve keyifleri için bir sürü insanın manzarasının önüne bıçak gibi saplanan binalar yapılması gibi şikayetlerde bulundum. Tek ilgini çeken “bıçak gibi saplanmak” deyimi olduğu için, onunla ilgili örnekler vermeye çalışıp, pek de oralı olmadın. Sebzenin ortasında bi’ bıçak gibi falan dedin sadece 🙂

Bugün yine kızıp, bağırdım sana biraz. Daha kızgınlığım geçmeden pişman oluyorum. Her ne kadar onu da umursamıyor olsan da, daha dikkatli olmaya çalışacağım.

Benim güzel kızım.

Categories:

Tags:

No responses yet

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.