Her ne kadar dağda – köyde -yaşam boyu- yaşanmayacağını söyleyip dursan da; ormanları, gölleri ve köyleri çok sevdiğin hareketlerinden rahat bir şekilde anlaşılıyor. “Sıkıldım” kelimesini duyabilecek kadar uzun kalamıyoruz ama bu yaz büyük ihtimalle dedirtene kadar uğraşacağım. Dersen; doyduğunu, demezsen; çok sevdiğini düşüneceğim için benim için herhangi bir fark yok. demen yada dememen, ikisi de beni eşit oranda mutlu edecektir.

Uzun zaman önce bahar gelmesine rağmen havanın hala şakalar yaptığı fakat kamp zamanının da geldiğini düşündüğüm bir gün ön araştırma için yola çıktım. İsminin az duyulmasından ve İstanbul’a yakınlığından dolayı Darlık Barajı mutlak kamp bölgemiz olacaktı fakat diğer kamp noktalarına ek olarak, bir kriterimiz daha oluşmuştu. 4.5G. Uzaktan eğitimin devam ediyor oluşu sebebiyle; gittiğimiz noktanın güzelliği ile beraber internetin çekiyor oluşunu kontrol etmek amaçlı 17 Mayıs 2021, Pazartesi günü Darlık Barajına doğru yola çıktım. Bu aynı zamanda, uzun süreli kısıtlamaların kalkışının ilk günüydü.

Aylar öncesinden araştırmalara başlayıp, harita üzerine koyduğum işaretlere de güverenerek gitmemiz gerektiğini düşündüğüm noktayı işaretleyip yola çıktım. Yolda yapmaya çalıştığım video kayıt denemeleri sonrasında, harita üzerine işaretlenmiş olan noktaya yaklaştım. İnternet ve Kayışdağı röle girişi ile herhangi bir sorun olmasa da, farklı bir problem vardı. Darlık Barajında değil, Ömerli Barajı çevresinde dolaşıyordum. Evet, haritadan seçerek yola çıtkığım rota Ömerli Barajı çevresiydi.

Daha önceden belirlediğim ve aynı zamanda “Yolaçık” isimli bir grubun işaretlediği; üstüne üstlük 145.275 MHz’de sohbet ettiğimiz gruptan birilerinin orada kamp yaptığının söylenmesi üzerine hangi baraj olduğuna dahi bakmadan yola çıksam da, maalesef şartlar gereği noktaya ulaşamadan geri döndüm. Geri dönmek üzmedi, çünkü yanlış barajdaydım.

Kamp noktası çevresinde geçirdiğim yaklaşık 1 saat sonrasında; Darlık Barajı’na doğru yola çıktım. Noktayı her ne kadar Google Earth üzerinden belirlemiş olsam ve ıssız olacağını düşünsem de, köye ve girişe yakın olması nedeniyle bir çok kişi tarafından bilinen bir noktaydı.

Sol tarafta bulunan fotoğrafın merkezinde yer alan aracın sahibinin, en sağda bulunan fotoğrafta görülen küçük yarımadanın, daha güzel ve sessiz olacağını söylemesiyle, noktadan ayrılıp karşı kıyıya geçtim. Bu yolculuk 10 dakika sürmüştü fakat traktörler tarafından oluşturulmuş çukurlar, yağmur sonrası oluşan çamurun olduğu bir zamanda gidilemeyeceğinin de habercisiydi. Bu sebeple yağmur sonrası gitmemek gerekiyordu.

Bölgeye gittiğimde mevcut operatörüm Turk Telekom 4.5G hizmeti verdiğini gösterse de, Google Meet ve Whatsapp üzerinden yapmaya çalıştığım görüntülü görüşme denemeleri başarısız olmuştu. Tesadüfen orada bulunan 3 – 4 kişinin Vodafone’lu olması sebebiyle hızlı bir test yaptık ve Vodafone’un çok daha iyi çektiğini de görüp etrafta dolaşmaya başladım. Bölgeye günübirlik gelen kişiler, ertesi gün yağmur olduğunu söylemişti ve hava durumu da aynı sonucu onayladı. Yani 18 Mayıs’ta değil, 19 Mayıs 2021, Çarşamba günü gitmemiz gerekiyordu. Çünkü çamur olan yollardan geçmek bizi bayağı bir zorlayacaktı. Gitmememiz iyi de oldu.

18 Mayıs’ta operatör değişimi, araç telsizi edinme ve gerekli hazırlıkları tamamlayıp; 19 Mayıs 2021, Çarşamba sabah saatlerinde yola çıktık. Her ne kadar bir paragrafta yazmış olsam da, market alışverişi, araç hazırlanması, tente takılması, gibi tüm hazırlıklar neredeyse 1 gün sürdü.

Buranın varoluş sebebi tabii ki unutkan oluşum fakat senin gibi biraz da tezcanlıyım. Bir çok zaman yolları unuturum, gireceğim yerleri karıştırırım ama bu defa durum farklıydı. Yani acele etme huyun benim kopyam fakat ben acele etmenin zararlarının farkındayım ve bu yaştan sonra kendimi düzeltmeye çalışıyorum. Senin bu alışkanlığı küçük yaşta edinmen, gerçekten büyük fayda sağlayacaktır.

Aceleciliğim dolayısıyla; Korucu Köy’e çok yakın olan belirli kamp noktası için, yol ayrımından sağa girmeyip, direkt yukarı doğru seyretmemiz dolayısıyla bir orman yoluna girdik. Dakikalar boyu ilerlemiş olmamıza ve baraj kıyısı ile ilgili en ufak bir ipucu olmamasına rağmen devam ettik. Yol ayrımında sağa girip, yaklaşık yarım saat ilerlediğimiz yol içinden çıkılmaz bir hal alınca geri dönüp aynı yolu geri gitmek yerine, bu defa sola dönüp; dere – tepe düz gittik.

Sonunda 2 aracın arka arkaya park ettiğini görüp; sonradan, Orhan, Onur ve Fatih olduklarını öğrendiğimiz gruptan yardım almak ve selamlaşmak üzere durduk. Grup, dönüş gününde olduklarını söyleyerek, orada kalabileceğimizi söylese de, ben karşı kıyıya gidip bir baktıktan sonra, senin de ısrarınla geri döndüm ve kanomozu şişirdik.

Evet, hiç bir şey yapmamıştık ama kanomuzu şişirdik. Kamp noktasında bulunan diğer arkadaşların da kanosunun olması, eşyalarını bırakıp gölde geziniyor olmaları sebebiyle de, hiç bir eşya indirmeden kanomuzu şişirip gölde yarım saat kadar tur attık. Bu esnada diğer arkadaşlarla da tanışmış, sohbet etmeye başlamıştık.

Kendilerinin de kıyıya gelmesiyle, eşyalarımızı yavaş yavaş indirmeye başladım fakat senin dakikada 200 kez “baba” diyor olman sebebiyle iş bayağı yavaş ilerliyordu. Evet, acelemiz yoktu fakat kurmamız gereken bir kamp istasyonu vardı ve bu istasyonda görevli tek kişi bendim. Sen işin tamamen keyif tarafında olduğun için kurulum aşamasında çok yardımın olduğunu söyleyemem 🙂

3 gün, 2 gece sürecek kamp maceramız başlamıştı. Senin oluşunla birlikte, ateşli silahlarımızın verdiği cesaretle kurulduk. Günümüzde sadece fotoğraf için geziler yapıldığını düşünecek olursak; kampta neredeyse hiç fotoğrafımız olmadı. Çünkü fotoğraf çekecek hazırlık için hiç zaman ayırmadık. Tabii rastgele çekilmiş 8 – 10 fotoğrafımız var fakat şöyle yakışıklı, kapak olacak fotoğraflarımız maalesef bulunmuyor.

Geçici komşularımızı uğurladıktan sonra, senin her şeyi 1-2 saate sığdırmaya çalışmanla da birlikte ateşte marşmelov pişirmek için gerekli hazırlıklara başladık. Marşmelov pişirme etkinliğimiz 1 saat kadar sürmüştü ve ikimiz de gerçek anlamda marşmelova doymuştuk. Aldığımız 3 paket marşmelovun 2,5 paketi kalmıştı yani sadece yarım paket tüketebilmiştik fakat sonuç itibariyle biz doymuştuk. Dahasına gerek olmadığını düşünüp, çadıra geçtik. Kampta attığımız her adım etkinlik sayıldığından, büyük keyifle uyku tulumlarımızın içine girdik ve günün yorgunluğu ile birlikte hızlı bir şekilde ç. .

Uyku tulumuna gerek olmayan havalarda da uyku tulumu kullanıyor olsak da, gece gerçekten serindi ve uyku tulumlarımızın büyük faydasını gördük. Tabii hava sıcaklığı ne olursa olsun, uyku tulumlarının içine girecektik.

Ertesi gün, heyecanımızın da biraz olsun yatışmasıyla 400 – 500 m. ileride bulunan çeşmeden su almaya, bulaşıklarımızı yıkamaya ve odun toplamaya çıktık. Çevremizde bulunan odunlar ve yanımızda getirdiğimiz sular kısa bir süre de olsa idare etmişti fakat ertesi gün için yeterli olmamıştı. Sürekli yanan bir semaverimiz vardı. Çay ihtiyacımızı gidermek için, sürekli olarak odun ve suya ihtiyacımız vardı. Bu kadar lüks olsun artık.

Bu arada mevcut operatörümü değiştirmiştim fakat şöyle bir durum var ki, geçişin tamamlanması 48 saatten fazla sürebiliyordu. Aynı dakika içerisinde bile geçmiş olsak; bulunduğumuz noktada 1/5 oranında sinyal vardı ve bu telefon görüşmesi için bile doğru düzgün yetmiyordu. Yani önceden gelip ön araştırma yapmamın çok bir faydası olmamıştı.

Kano ile göle açılmamız ve gölün ortalarında yanımızda olan telefona bildirimlerin gelmesiyle operatör değişimimizin o akşam üzeri olacağı bilgisi sms aracılığı ile öğrendik. Derslere katılacak kadar olmasa da, iletişim için yetecek kadar sinyalimiz olacaktı fakat sim kartımızı değiştirmek için yanımızda iğne yoktu. Bu sebeple, bölgede gördüğümüz insanların da köyün yakınlığından bahsetmesiyle, kampımızı orada bırakıp; araç ile köye doğru yola çıktık.

Yol, tarif edildiği kadar kolay görünmediği için, biz her bulduğumuz uyarı tabelasına işaretler koyduk. Hansel ve Gratel’i tanıyan insanlarız sonuçta, ekmek kırıntısı serpecek değildik. Hasan Ali’den kalan, kalın uçlu graffiti kalemiyle işaret koymanın daha kalıcı olduğunu düşündük. Yoksa, değil ekmek; pasta bile serpebiliriz.

Korucu Köy’e gelmemiz, Ahmetli’nin yakın olduğunu fark etmemiz sonucunda, Babaanneni’de günübirlik yanımıza alabileceğimizi düşünerek, Şile’deki evimizde olan babanneni aradık. Güçlükle de olsa ikna olması sonucunda, kendisini de alıp kamp noktamıza döndük. Yine maalesef ki fotoğrafımız yok.

Babaanenin çevreden topladığı ‘yemeklik otlar’ ile yemeğimizi yedikten ve 3 kişilik kano gezintimizden sonra, telefonla tarif ederek noktaya getirebildiğimiz dedenle birlikte, babaanneni uğurladık. Yalnız kalmıştık.

Yalnız kalmak kötü değildi, hava kararmıştı ve ateş üstünde sosis kızartmak üzere gerekli hazırlıkları yapmaya başladık.

Sosis, marşmelov kadar kolay kızarmadığından ızgaramızı koyduk ve senin kontrolünde kızarak sosislerle küçük çaplı bir sosisli sandviç partisi yapıp, günü uğurlayarak tulumlarımıza girdik.

Her ne kadar etik olmasa da, korunma maksatlı çadıra girmeden önce havaya 2 el ateş etmeyi ihmal etmiyorduk çünkü gece gerçekten çakal sesleri çok yakından geliyordu. Kamp alanımızda bulunan ayak izleri de, buralara kadar indiklerini gösterdiği için, burada olduğumuzu da bildirmek amacıyla gürültü çıkarmamız da gerekli oluyordu.

Ertesi gün uyandığımızda 1/5 oranında olan sinyalimizle edindiğimiz bilgiler 3 saat içerisinde yağmur yağacağının bilgisini de veriyordu. Dağların arkasından üstümüze doğru gelen kara bulutlar zaman zaman dağılıp, güneşi görmemize müsaade ediyordu fakat hava durumunda hiç bir farklılık yoktu. 3 saat içerisinde başlayacak yağmur, zaman zaman aşırı şiddetlenecek ve 24 saat kadar sürecekti.

Necati Şaşmaz’ın da dediği gibi; acele etmeden, çabuk çabuk hazırlanarak arabamıza yerleştik ve üzüntü içerisinde kamp alanımızdan ayrıldık.

Yer şahaneydi, her şey çok güzeldi ve çok yakındı. Kamptan döneli 5 – 6 gün kadar oldu fakat gitmek için çok fazla bekleyeceğimizi sanmıyorum. Psikolojik hazırlıklara şimdiden başladık. İhtiyacımız olan tek şey havanın iyi olması ve birazcık GSM sinyali.

Görüşmek üzere.

Categories:

Tags:

No responses yet

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.